iPhone 3.0

Sagdaki arkadas benim ilk telefonum, Alcatel One Touch View.

Yaziya baslamadan evvel onu saygiyla anmak, beraber gecirdigimiz seneleri, OSS’ye hazirlik zamanlarini, arkasina 3 tane AA kalem pil almak icin sahip oldugu devasa bombeyi, anteni acilip tus kapagi indilirdiginde sahip oldugu 50 kusur cm’lik boyu, pantolonun cebine koydugumda oturamayisimi unutamadigimi belirtmek istedim. Biliyorum su an beni bi yerlerden izliyorsun goca oglan.

Wired.com’daki iPhone 3.0 makalesini okuyorum. Apple yeni OS 3.0’i 17 Haziran’da, yeni hardware iPhone 3GS’i de 19 Haziran’da piyasaya veriyor. Hollanda’ya sanirim 26 Haziran’da gelecek. Kazikci operatorum T-Mobile’yle konusup takas icin bir yol bulmak lazim.

Onun disinda gelen haberler gayet iyi. HW’de de SW’de de guzel seyler var.

“Find my iPhone” diye sukela bisey geliyor. MobileMe kullanicilari icin.

“If you lose or misplace your phone, you can log in to MobileMe in any web browser and it will show you on the map where your phone is.”
“You can even send the phone a message saying “this is a lost phone” and force it to play an alert sound, whether or not it’s in silent mode.
If your phone really is lost or stolen, you can send it a remote wipe command which will delete all your data.
This will erase all your contacts, mail, everything. If you ever find the phone again, plug it in to iTunes and restore from backup.”

Ilk dikkat ceken seyler:

Pil omru iPhone 3G’e gore daha iyi. WiFi ile internet 6 saatten 9’a, 2G ile telefon gorusmesi 10’dan 12’ye cikmis. 3G ile gorusme suresi ayni, 5 saat (hayatta goremedim boyle bir performans).

32GB’lik bir model geliyor. Emektar iPod’umun vadesi yettigi surece iPhone’da hafiza gerektiren biseyim olmaz.

Pusula (manyetik kuzey ve gercek kuzeye gore ayarlanabiliyor, isime yarar mi bilmem), sesle kontrol, MMS, cut copy paste (bu bir mucize olmali), 3mp kamera (auto-focus, auto white balance, auto-exposure var), video cekimi geliyor.

7.2 Mbps HSPDA destegi var, her operator desteklemez tabi.

Ondan sonraaaa:

AppStore’da 50000, Android’de 5000, Blackberry’de 1000, Palm’da 18 (on sekiz) applikasyon varmis.

Gezegenimizdeki toplam mobile browsing’in 2/3’u iPhone ve iPod Touch uzerinden yapiliyormus.

Iyi Olmak

Facebook’ta birinin profilinde gordugum bir yazi. Iyilik dedigimiz seyin ne oldugunu sorguladigim su aralarda ilgimi cekti. Kopirayt mopirayt olayini da sallamamis olduk, orjinali kime aitse artik… Kusura bakmasin.

“Biliyorum, çoğunuz iyi insanlarsınız. Bu yüzden hep kötüler kazanıyor zaten.

Birçok kötü, hatta alçak tanıdım. Çoğu neşeli insanlardı. Hiçbirinde çekingen bir ruh haline rastlamadım.

Kötüler atak, iyiler pısırıktır.

Etrafınıza bakın, en heyecan verici, en eğlenceli insanlar hep sahtekarlardır. Hepsi paldır küldür konuşan, ağız dolusu gülen insanlardır. Çünkü sahtekar, sempatik olmak zorundadır. İyinin böyle bir mecburiyeti yoktur. İyi, sıkıcıdır.

Kadınlar “iyiler”e değil, güvenilmez erkeklere aşık olur bu yüzden. Zaten aşk denen altüst oluşla ancak bir üçkağıtçı başa çıkabilir. Aşkın tadını çıkaramaz iyiler. Onlar sarılıp sessiz bir uzanmayı aşk zanneder. Tekdüzedirler. Yavaştırlar. Kadınlar da dertlerini onlarla paylaşır ama gidip bir güvenilmezle sevişirler.

Tutku kötülerin işidir.

“Sessiz ve efendi bir insan” cümlesiyle tanımlanan bir iyilik kolaydır.

Sahtekarlık daha zordur, maharet ister. Zeki, hızlı ve atak olmalıdır. Enerjiktir.

(Tabii “kötü’ kötüler konumuz dışındadır. Yani hem salak hem kötü olmaya çalışanlar için düşünmeye, yazmaya değmez.)

Üçkağıtçı… Sahtekarın en sempatik, en başarılı şekli. İyi bir hatiptir o. İnandırıcıdır. Konuştuğu zaman etrafındaki tüm “iyi ve dürüst” insanlar ağzının içinde kaybolur. Hem çok iyi fıkra anlatır hem hüznün tüm renklerinden haberdardır. Kahkahasında pirzola tadı, hüznünde bazen ölümün sesi vardır. Adam başarılıdır. Yeteneklidir..

İyilik kolaydır Kötülük maharet ister.

İyi olmak için kimseye kötülük yapmamak yeterlidir. Ama kötü olmak için daha çok çalışmalısınız!

İyi, kötü karşısında güvensiz, enerjisiz, çaresizdir. Filmlerde bile iyi, kötüleşmeden kötünün hakkından gelemez. “Yeminini bozar ve kavgaya girer. Oysa kavga kötünün mesleğidir asıl. Biz “iyi” seyirciler perdedeki iyi adamımız kan döktükçe rahatlarız. Ve iyi kötüyü yendi diye seviniriz. Oysa artık hepimiz kötüyüzdür filmin sonunda. Hatta biz ”kötü”den daha çok insan öldürmüşüzdür.

Bir iyi için en zor olan, kötüye “sen kötüsün” demektir. Çünkü iyi, utangaçtır. Hırsıza “hırsız” diyemez. Kötünün yerine utanır, sahtekarın yerine yüzü kızarır, hırsızın yerine yerin dibine geçer… Bu sırada kötüler, sahtekarlar, hırsızlar deli gibi eğlenmektedir. Çünkü onların yerine utanan, sıkılan, yerin dibine geçen birçok “iyi” insan vardır.

Kötünün en büyük avantajı iyideki kahrolası utanma duygusudur.

Bu duygu iyiyi öylesine zayıf düşürür ki ağzını açıp bir kelime söyleyemez. Halbuki öylesine kararlı çıkmıştır ki kötünün karşısına. Her şeyi açık açık söyleyecektir. Başına gelecekleri göze almıştır! Ama olmaz. Yapamaz.

Çünkü iyiler korkaktır.

Çünkü iyiler herkese acır, en çok da kendilerine.

Susmak, anmak, utanmak, korkmak… Farkında mısınız, ey iyi insanlar, ne kadar sıkıcı şeylerle uğraşıyorsunuz! Kötüler kazanınca da şaşırıyorsunuz!

Babalarımız iyi insanlardı ve bize de iyi olmamızı öğütlediler.

Biz de iyi insanlarız.

Ve çocuklarımıza aynı şeyi öğütlüyoruz.

Hepimiz kötülerin yanında çalışıyoruz.

Haydi iyi insanlar!

Haydi sessiz, efendi, sıkıcı, korkak, utangaç ve iyi insanlar! Çalışın!

Kötülerin size ihtiyacı var..!!!”

Madaleine Peyroux

An itibariyle kesat giden konser olaylarina bir dur dedim ve 20 Nisan’daki Madeleine Peyroux konserine bir bilet edindim.

Quarterly evaluation’un ortasi olmasi, haftaarasi olmasi ve sanatcimizin pek bilinen bir sahis olmamasi sebebiyle kimseyi gelmeye ikna edemedim. Ilk defa tek basima konsere gidiyorum.

Ilginc bir deneyim olacak, evde bilgisayardan dinliyormus gibi davranmayi dusunuyorum.

Roman

Haberi yeni okudum. Okudugum anda sinirden elim ayagim bosandi. Denizlispor yonetimi Roman Kratochvil’i ve Tomas Abraham’i “yeni yabanci transferlere kontenjan acmak” amaciyla gonderecegini duyurmus. Bu nasil bir transfer anlayisidir anlamiyorum. Yerine kimi getireceksiniz de takima 8 yildir hizmet etmis, 166 macta 33 gol atmis, istikrar abidesi, kisiligiyle ornek olan bir adami gondermeyi dusunebiliyorsunuz? Su takima Koksal’lardan beri Ali Yalcin’lardan beri Doktor Kemal’lerden beri kim 8 sene araliksiz hizmet edebildi, kim takima abilik yapti?

Profesyonel futbol ligi olusturma kanunuyla 1966-67 doneminde ortaya cikan 10’larca sehir takimindan biri Denizlispor. Bir-ikisi disinda hepsinin kaderi ayni. Oyuncu bul, yetistir, sat, borc ode… Kume dus, biraz surun, sonra tekrar yuksel… Roman, 66 dogumlu bu takimin akranlarindan bir nebze ayrilmasini sagliyordu. Belki ilk defa bir sehir takimiyla oyuncusu bu kadar birbiriyle ozdeslesmisti. Takimin bayrak adamiydi, ekonomik krize ragmen takimini satmadi hic. 40 yillik Denizlili gibi Migros’ta kasa kuyrugunda bizimle muhabbet ederdi esi ve iki cocuguyla.

Takim ligden dusse bu kadar uzulemezdim, buna eminim.

Hava alani

Hava alanlarini cok seviyorum. Milyar dolarlik tesisler olmalarina ragmen icinde bir tane bile elektrik prizi olmasa da seviyorum. Inis yapan her ucaktan vergi alarak gunde milyor dolar para kazanmalarina karsin, iki kurusluk elektrik sarfiyatina kafayi takmalarina ragmen seviyorum.

Elektrik supurgeleri ve temizlik araclari icin dusunulmus toprakli prizlerin etrafindaki 10 metre capindaki alan icinde tek bir oturma araci olmamasina ragmen seviyorum.

Laptop’in sarji olmadigindan MBA finaline calisamadim, 6 saat boyunca zağar gibi gezindim durdum Zurich havaalaninda lan.

Olan Biten

Blog naber? Iyilik benden de, saolasin. Konserden geldim, ayagimin tozuyla biseyler yazayim dedim, iyi yapmisim di mi.

Guzel konserdi. Ahmet Oasis ve arkadaslarinin grubunu da gordum, gormedim demem artik. 2 gun onceki Dusseldorf konseri Liam Gallagher’in saglik sorunlari sebebiyle iptal oldugu icin, ertelenir mi ertelenmez mi kuskusu vardi ama, adamlar cikti tas gibi icra etti islerini.
Genelde son album Dig Out Your Soul’dan caldiklari icin, dersine calismamis ogrenci gibi kaldim sarkilarda. Don’t Look Back in Anger’i bis’ten sonra, akustik versiyonuyla caldilar. Iyiydi gayet.

Heineken Music Hall acayip konserler var bu aylarda. Kaiser Chiefs’i Istanbul’da olacagim icin kaciriyorum. The Killers da sold-out vaziyette. Amma velakin Mart 12’de bir konser var ki… Judas Priest – Megadeth – Testament bir arada. 3’u bir arada evet, korkunc!

Onun disinda, MBA’de bu donemki tek ders icin haftasonu Turkiye’ye donuyorum. Sinava girip geri donucem. Tarihin en pahali dersi olacak benim icin.
3 aydan beri oksurmekteydim, son 2 haftada korkunc bir gogus agrisi da buna eslik etmekteydi. Sanirim toptan gecti ikisi de. Umarim yani. 3 ay sonunda oksurmek dogal bir is olmus benim icin. Oksurmemeye alismaya calisiyorum.
Sabah 9’da ISCW sinavim var. 8 saatte uyuyup, uyanip sinav merkezindeki bilgisayara ulasmam lazim. ISCW’den sonra biraz daha disimi sikip, Subat’taki field trip’e kadar ONT’yi de almaya kasicam. Bu sekilde CCNP olup basim goge erecek diye dusunuyorum.